26 Temmuz 2008 Cumartesi

Batman : The Dark Knight




















-filmin açılışında imax teknolojisiyle çekilmiş giriş sahnesi yükseklik korkunuz varsa eğer, içinizin yağlarını eritebilecek cinsten. sanki paraşütünüz açılmamış da aşağıya düşerken olan biteni izliyormuşsunuz hissine kapılmamanız zor. giriş sahnesi, çok başarılı. daha ilk saniyeden itibaren film size ''ananı laciverte boyıycam'' der gibi zaten.

-bruce wayne, karıya kıza düşkün, paranın tüm cinsel uzuvlarına tokmak geçirmiş, bunun da mastürbasyonunu feci biçimde yapan bir karakter olarak görülüyor filmde. hey alfred lamborcinimi mi alim yoksa başka bir şey mi diye etkileyici sorular soruyor çevresine. güç odaklı bu karakterin batman dışındaki hayatına şöyle bir baktığımızda erdemden pek bahsedilemeyebilir. dipten derinden bruce wayne'in ürkütücü yalnızlığı, geçirdiği travmatik olaylar sonucunda geldiği noktadan sonra ''adalet sağlayıcısı'' olarak gotham'daki duruşu, diğer tüm batman filmlerinde hatta diğer tüm adalet sağlayıcısı misyonu yüklenmiş kimi karakterlere göre oldukça yavan. bu derece parası pulu olan ve dünyayı kötülüklerden gerekirse tek tek kazıycam diyen herkes, bir batman olabilir sanki. işte bu nedenle bruce wayne, bir super hero değil filmde. olamaz da. olmasın da zaten. filmin sonunda da bunu kabulleniyor.

-harvey dent ise, resmen filmde adaletin insanlaştırılmış hali gibi. yozlaşmamış, tecavüze uğramamış adalet. o ki en ulaşılmaz denilen suçluları mahkemeye getirecek kadar kendini bilen, erdemli, dürüst, çoğu zaman soğuk kanlı. ancak filmin sonunda, iyiliğin ve kötülüğün ne derece değişken olduğuna basa basa vurgu yapılıyor harvey dent üzerinden. harvey dent bile yozlaşabilirse eğer, kim yozlaşamaz ki? sadece başınıza kötü bir şey gelmemiş olması gerekiyor bu yozlaşmayı engellemek için. adaleti sağlamaya kalktığınızda da o başınıza gelecek olan berbat olaylar kaçınılmaz oluyor. böylece, kimse iyi kalamıyor. ne batman, ne harvey dent, ne de bir başkası.

joker ise aynen otomatik portakal'da, kubrick filmlerinde rastlayabileceğimiz kötülere benziyor. kendi öz babası tarafından annesi kahkahalarla bıçaklanırken buna şahit olduktan sonra ''neden gülmüyorsun? neden bu kadar ciddisin?? -why so serious??- denilerek ağzı darmadağın ediliyor. joker'in babası niptuck'tan da yakından tanıdığımız carver olabilir sanki. işte başımıza boktan bir olay gelince, sikerim lan bu dünyayı hissiyatına kapılıyoruz ya, joker bunu gerçekleştiriyor filmde. cidden ve inayetle dünyanın ağzına yüzüne sıçmaktan başka bir şey istemiyor. tek isteği bu. nasıl ki batman filmde dünyayı düzelticem derken ortalığın içine ediyorsa, joker de bunun tam tersi olan bir hissiyat üzerinden aynı şeyi yapıyor. işte bu noktadan itibaren joker, insana iyiyi ve kötüyü, kim iyi olabilir, kim kötü olabiliri sorgulatmaya başlıyor. iki gemi kaçırıp, gemideki yolculara diğer gemideki bombaların fünyeleri bırakıyor. birbirine düşürmek üzere yapmıyor bunu. hani şu klasik paradoks vardır ya, 99 tane azılı suçlunun olduğu ama bir masumun olduğu gemiyi batırır mısın paradoksu, işte o noktaya getiriyor işi. çok medeni olduğunu düşünen, sıradan olduğunu zanneden insanlar, diğer gemiyi batırmak için ''oylama'' yapıyorlar. hayatta kalmak için diğer gemiyi yok edecekler bu haklı bir gerekçe olabilir elbette. ancak hayatta kalmanın da ötesinde, sokrates'in felsefenin hep irdelediği konuya geliyorlar; iyi olmak kimin umrunda? iyi ve erdemli olarak ölmek kimin umrunda? yaşayalım da nasıl yaşarsak yaşayalım önemli değil. gerekirse binlerce insanın ölümünden de sorumlu olabiliriz sonuçta. ölmeyelim yeter ki. bu bile insanın kafasını allak bullak ediyor. sen diğer gemiyi patlattın ve hayatta kaldın diyelim ki ve iyi biri olduğunu düşünüyorsun, kendine mantıklı bir açıklama yapsan bile o andan sonra gerçekten iyi biri olduğuna inanır mısın?

joker bununla da kalmıyor. sıradan bir insanı hedef gösteriyor. batman'in kimliğini açıklamak üzre televizyona çıkan wayne şirketinden bir salak bir saat içinde ölmezse, koca bir hsataneyi patlatacağını söylüyor. ne oluyor biliyor musunuz? bu adamı öldürmek üzere hastanenin önüne üşüşüyor insanlar. silahını çekip vurmaya kalkan da oluyor. hatta, salağı alan gordon, tam karşısında duran polisin silahına davranmasına engel olarak bu cinayeti önlüyor. saw filminde boku çıkarılmış bir numara olan insanları katil eden cani fikrini, oldukça düzgün ve histerik biçimde gösteriyor bu örneğe. öyleyse, kim kötülük dolu ? son derece sıradan bir adamın yaşamına karşılık boşaltılarak içindekileri kuratarabileceğimiz bir hastane mi? bu sıradan adama silah çeken mi kötü? joker mi? yada her ikisi de mi?

kötülüğün ne olduğuna dair oldukça düşündürücü örneklerle dolu bu film. joker, geçmişine dair bazı ayrıntıları satır aralarında anlatırken ürperiyorsunuz. tüm dünyanın kötülük dolu olduğunu düşünüyorsunuz diyelim ki ve başınızdan joker'in yaşadıklarına benzer şeyler geçti, aynen joker'in yaptıklarını yapmaz mıydınız? kaç kişi ''hayır asla yapmazdım'' diyebilir?

joker'in amacı ne para ne güç. alfred'in de söylediği gibi sadece ortalığı mahfetmek. bakunin anarşizmi inşa ederken acaba joker gibi bireyleri düşündü mü merak içindeyim. çünkü saf anarşinin yansıması olan joker, tamamen kötü bir karakter olarak görünse de filmde, altına baktığımızda ''anlamak nefret etmeyi imkansız kılıyor'' klasiğine doğru bir eğim görebilirsiniz.

işte tüm bu ayrıntılardan yola çıkılarak bu film, derinlikten bahsetmeye kalkarsak eğer, gerçekten holywood topraklarında bir kaç bin fersah derinlerde geziniyor diyebiliriz. filmin görselliği, batman'in artistik duruşları, tüm yan karakterlerin biraz havada kalması çok fazla önemli değil. bu filmde bir hastane patlarken içinden sanki az evvel elektrik faturasını yatırmış da evine gidiyormuş gibi bir insanın yüzünde dünyanın tüm çirkinliğiyle dışarı çıktığını görebiliyorsunuz. yaptıklarına bakarak ''iğrenç'' diyebileceğimiz bu insanı sinemadaki insanlar gördüklerinde gülüyorlardı biliyor musunuz? adam görünüş olarak zerre kadar korku vermiyor insana. hatta acımaya bile kalkabilirsiniz. ama joker, sanki tüm yeryüzünün çirkinliğini taşımaya baştan gönüllü olmuş gibi, ne yaparsa bunu içindeki yok etme iştahından alarak yapıyor. her şeyle dalga geçilebilir. joker de her şeyle ama aklınıza gelebilecek her şeyle en olası biçimde dalga geçiyor. o dalga geçtikçe değersizleşen kavramlara bir kez daha bakmak istiyorsunuz. para dağının üstüne koyduğu lau'yu yakarken kendisiyle bile dalga geçebiliyor. ''haddi ama kendi payımı yakıyorum sen bundan daha iyi bir suçlu olabilirsin'' diyor karşısındaki apışmış halde ona bakarken.

en son children of men'i izledikten sonra bu kadar canım sıkılmıştı. dark knight'ı da izledikten sonra fazlasıyla canım sıkıldı. başımıza bir iş gelip delirmememiz, kendimizi iyi ve sıradan insanlar olarak hayatımızı devam ettirmemiz nerdeyse bir mucize aslında. kim garanti edebilir hayatınızın sonuna dek asla kötü olamayacağınızı? asla bir insanı öldürmeyeceğinizi? asla yadırgadığınız şeyleri yapmayacağınızı? hatta koca bir gemi dolusu insanı bile isteye ölüme yollamayacağınızı? üstelik de bunu yapmaktan sizi elleri kelepçeli bir suçlu alıkoyacak öyle mi? haddi canım!!

daha çok konuşulacak bir film. aslında filmin adı da batman falan değil. harvey dent'in önlenemez değişimi yada joker olabilir rahatlıkla. aynen joker'in de batman'e dediği gibi, batman sadece joker'i tamamlayan bir unsur. aslolan kötülük. ne olursa olsun hep içimizde bir yerlerde en karanlık yerlerde sırasını bekleyen kötülük.

Hiç yorum yok: